1

Takıntı Hastalığı Diğer Adıyla Obsesif-Kompulsif Bozukluk Nedir?

“18 yaşındaki erkek hasta, tedaviye başvurduğunda, idrar ve meni ile kirlenmiş olduğu düşüncesinden kurtulmak için; saatlerce banyo yapıyor, ellerini yıkamak için dakikalarca lavabo başında kalıyordu. Bu yüzden günlük hayatını sürdüremez hale gelmekten yakınıyordu.”

“36 yaşındaki kadın hasta, evi hergün baştan aşağı temizlemesine rağmen hala kötü koktuğuna inanıyor ve kullanmadığı koku giderici kalmıyordu.”

“Bir başka kadın hasta yeni doğan bebeğine zarar verme korkusuyla onunla tek başına vakit geçiremiyor, sürekli yanında başka kişileri arıyordu.”

Yukarıdaki bir kaç örnekte bahsettiğim kişilerin hepsi obsesif kompulsif bozukluk olarak adlandırılan bir kaygı bozukluğundan muzdarip kişilerdir. Obsesyon olarak adlandırılan, kişi istemeden zihnine saplanırcasına giren düşüncelerden yoğun kaygı ve endişe duyar. Bu yoğun kaygı ve endişeden ancak bazı özel davranışları veya zihinsel eylemleri yaparak kurtulabilir. Kişi akla gelen düşüncelerin mantıksızlığının farkında olmasına rağmen bu eylemlere başvurmaktan kendini alamaz. İşin kötü yanı, rahatlattığına inanılan bu davranışlar giderek bağımlı olunan davranışlar haline gelir ve tekrarlama arttıkça, obsesyon sayısı ve sıklığı genellikle artar. Kişi giderek obsesyon ve kompulsiyonların oluşturduğu bir çemberde yaşamaya başlar.

Obsesyonların yani takıntıların içerikleri oldukça çeşitli olabilir. Yaygın olarak görülen obsesyonların ve karşılığında başvurulan kompulsiyonların bazıları şunlardır:

Bulaşma/kirlenme/kirletme obsesyonu: Kişi bedeninin, giysilerinin ya da yaşam alanının kir, mikrop, toz gibi etkenler; kimyasal maddeler, idrar, gaita ve diğer beden salgıları ile bulaşacağına inanır ve bundan yoğun sıkıntı duyar. Bu sıkıntıdan kurtulmak için çeşitli yıkama, yıkanma, silme gibi davranışlarda bulunur. Bazen bu yıkama, yıkanma işlemleri kişinin saatlerini alabilir.

Şüphe obsesyonu: Kapıyı kilitledim mi, ocağı kapattım mı gibi çeşitli şüphe içeren düşünceler ve şüpheyi gidermek için yapılan kontrol davranışları vardır.

Dinsel obsesyonlar: Kişi kendini inanç ve görüşlerine tam karşıt bir biçimde gelen düşüncelerden yoğun sıkıntı duyar. İnancı kuvvetli olan birinin kutsal değerlerini aşağılayıcı düşüncelere kapılması gibi. Bu düşüncelerin yarattığı kaygı ve korkudan kurtulamak için tam tersini defalarca söyleme, ibadet etmekten kaçınma ya da aşırı dua etme gibi yollara başvurur.

Cinsel obsesyonlar: Kişi ansızın gelen cinsel içerikteki düşüncelerden ve bunları eyleme dökmekten korkar. Bu korku kişiyi sosyal olarak izole olmaya kadar götürebilir.

Simetri-düzen obsesyonları: Kişi etrafındaki nesnelerin tam olarak simetrik/belirli bir düzen içinde olması arzusuna kapılır ve sürekli nesneleri kontrol etmeye /düzeltmeye çalışır.

Zarar verme-zarar görme obsesyonları: Birine cinsel olarak saldıracağı, öldüreceği, kendini atacağı gibi obsesyonlara kapılır. Bu düşüncenin etkisinden korunmak amaçlı pencere kenarlarına yaklaşmamak, öldürücü nesnelerden uzak durmak, çeşitli büyüsel yollarla olası zarardan korunmak gibi yollara başvurabilir.

Bahsedildiği gibi obsesyonların içerikli birbirinden çok farklı olabilir. Ve bir hasta birden fazla sayıda obsesyona sahip olabilir.

Bu hastalık sadece hastayı değil, birlikte yaşadıkları yakınlarını da derinden etkilemekte ve yaşam kâbusa dönüşmektedir. Pek çok evlilik bu hastalık yüzünden bitme noktasına gelmektedir. Takıntıların mantıksızlığı sebebiyle, hasta yakınları kişinin isterse bunlardan kolaylıkla kurtulabileceğine inanır ve hastayı genellikle yeterince istekli olmamakla suçlarlar. Ancak durum hiç de göründüğü gibi değildir. Kişi  takıntılarından uzaklaşmanın bireysel yolunu defalarca aramış, düşüncelerini uzaklaştırmaya çalışmış ama bu çaba her defasında takıntıların daha da yapışkanlaşması ile sonuçlanmıştır. Tüm zorlayıcılığına rağmen zorlantılı davranış ve ritüelleri yerine getirmezse çıldıracağı ya da gerçekten büyük bir zarara yol açacağı inancından kurtulamayan hasta, yavaş yavaş bu durumdan asla kurtulamayacağı hissine kapılır ve hastalığa  sık sık depresyon eşlik etmeye başlar.

Geçmişte tedavisinin güçlüğü nedeniyle “ruh kanseri” olarak adlandırılmış olmasına rağmen, günümüzde ilaçlar ve terapi yardımı ile tedavi şansı çok yüksek olan bir hastalıktır. Ancak toplumda pek çok kişi tedavi şanslarının olduğunu bilmediklerinden yıllarca obsesyon ve kompulsiyonların yarattığı hapishanede yaşamaktadır. Tedaviye başvuran ve iyileşen hastaların büyük çoğunluğu, tedaviye neden daha erken başvurmadıkları konusunda pişmanlık yaşamaktadır.

Nuray Yılmaz
Psikolojik Danışman/Psikoterapist

İlgili Başlıklar