1

Bilişsel Davranışçı Terapi Modeli Nedir?

1960’lı yıllarda Aaron Beck tarafından geliştirilmeye başlanan Bilişsel Terapi metodu, aradan geçen 40 yılı aşkın süre zarfında Davranış terapileri ile de entegre edilerek, pek çok ruhsal hastalığın tedavisinde etkinliği kanıtlanmış, dünyada en yaygın kabul edilen psikoterapi modellerinden biri haline gelmiştir. İlk kullanım alanı olan depresyon tedavisinden sonra, bugün, anksiyete bozuklukları, yeme bozuklukları, duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, çift terapileri, çeşitli uyum bozuklukları, hatta psikotik bozukluklara dahi uygulanabilen bir yaklaşım olarak yaygınlaşmıştır.

Kanıta dayalı yaklaşımların başında gelen Bilişsel-davranışçı model, pek çok ruhsal hastalıkla ilgili kendi özgül kavramsallaştırmasını yapmakta ve tedavi modeli sunmaktadır. Ancak bu bilişsel davranışçı terapilerin tekniklere indirgenebildiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Tersine, ‘hastalık yok, hasta var’ sözüyle insanın biricikliğine gönderme yapan ifade tüm klinisyenler için vazgeçilmez bir tutum olmalıdır. Bilişsel-davranışçı terapi modelinde, klinik değerlendirmenin amacı hastanın hangi hastalık kategorisine girdiğini tesbit etmek değil, sorunun bilişsel-davranışçı açıklamasını yapabilmektir.

Bilişsel davranışçı terapist için terapi hastayla ilk karşılaşma anından itibaren başlar. Başlangıçta hem danışanın kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi hem de psikotörapatik işbirliğinin inşa edilmesi hedeflenir. Psikotöropatik işbirliği, hastayla terapist arasında açık, güvene dayalı bir ilişkinin oluşturulması anlamına gelir. Bu ilişki dinamiği içinde danışana rağmen değil, danışan için ve danışanla beraber,  hedefler doğrultusunda çalışmak esastır. Bilişsel-davranışçı terapistin nihai hedefi, danışanın terapi süresi içinde kendi kendisinin terapisti olmasını sağlamaktır. Böylece danışan terapi sonlandığında, mevcut sorunları aşmış olmanın yanı sıra, gelecekteki yaşam zorlukları ve olası nükslerle (tekrarlarla) başetmek için de yeni beceriler kazanmış olur. Değerlendirmedeki amaç, sorun davranışların, iç yaşantıların ya da hastalığın kişide ortaya çıkmasını sağlayan dinamikleri,  danışanla birlikte keşfetmek, bu doğrultuda bir formülasyon hazırlamaktır. Hastalığı/sorunu hazırlayan faktörler nelerdir? Hangi zihinsel, durumsal ya da davranışsal etkenler sorunun ortaya çıkmasında ve sürmesinde rol oynamaktadır?  Danışanın terapideki amacı nedir?  Klinisyen, ilk görüşmeden itibaren bu ve benzeri sorular hakkında bilgi toplamaya başlar. Edindiği bilgi üzerinden oluşturduğu formülasyonu tedavi boyunca danışanla birlikte test eder ve gerekirse bazı kısımlarını düzeltir, geliştirir. Bu her bir tedavi planının bir deney dizayn eder gibi dizayn edilmesi anlamına gelir. İşte yukarıda bahsettiğimiz, ‘hastalık yok, hasta var’ ifadesi böylece hayat bulur.

Bilişsel davranışçı terapi, terapi odasına ve saatlerine sıkıştırılmış bir terapi modeli değildir. Danışan terapistin yönlendirmeleri doğrultusunda çalışmalarına terapi odası dışında da devam eder. Bunun en önemli aracı ise ev ödevleridir.  Ev ödevleri, terapi oturumları içinde kazanılan bilginin beceriye dönüşmesi, dolayısıyla gerçek değişimin sağlanması için vazgeçilmez bir araçtır. Örneğin, panik atakları yüzünden evden dışarı çıkamayan bir panik bozukluk hastası için, hastanın tolere edebileceği düzeyden başlayarak, korktuğu, kaçındığı yer, durum ve düşünceler içine yeterli süre boyunca girmesi (exposure terapi) davranışsal ödevler olarak dizayn edilir.  İyi planlanan ev ödevleri sayesinde danışanın kendi kendine yaptığı alıştırmaların, etkinlik açısından terapist eşliğinde yapılanlardan farklı olmadığı klinik olarak kanıtlanmıştır. Tedavi rasyoneli iyi anlatıldığında, ödev iyi planlandığında ve seans içinde korktuğu durumlarla ilgili kognüsyonlar üzerinde yeterince iyi çalışıldığında pek çok danışan bu çalışmaları tek başına yürütebilmektedir. Ödevler sayesinde, danışanın haftada birkaç seans almasına gerek kalmamakta, böylece terapinin verimliliği son derece artmaktadır.

Bilişsel terapi zihinsel süreçlere odaklanır.  Bilgi işleme süreçleri,  kognüsyonlar, bunların duygular ve davranışlar üzerindeki etkileri bilişsel terapilerin ana konusudur. Duygu ve davranışlarımızın uyaran ya da olayın doğrudan bir sonucu olmadığı, bunlara verilen anlamlardan etkilendiği temel savından hareket eder. Bilişsel Terapi,  kişide uyumsuzluğa neden olan bilişlerin (düşünceler, düşünce yapıları, inançlar, tutumlar , varsayımlar vs.), danışanla birlikte keşfedilmesi, bunların sorgulanması, esnetilmesi ve daha uyumlu olanlarla değiştirilmesini hedefler. Örneğin kendilik değeriyle ilgili temel inancında (şema) ‘başarısız biriyim’ inancı olan birini düşünelim. Bu kişi bir üst katmanda ‘hiçbir zaman başarısız olmamalıyım’ şeklinde bir ara inanç geliştirmiş olsun.  Kişi yaşamını bu kurala uygun olarak organize edecek, bu temel inançla karşı karşıya gelmemek için bir çok telafi mekanizması geliştirecektir. Örneğin, başarısızlıkla karşılaşmamak için zor görevlerden kaçınmak, mükemmeliyetçi tutumlar geliştirmek, ya da aşırı çalışmayla hayatının geri kalan kısmında tatminsizlikler yaratmak gibi. Bu kişi önemsediği bir iş sonunda başarısızlıkla karşı karşıya gelmesi durumunda, altta yatan gizil inancı harekete geçecek ve tek bir işe bakarak kendisini başarısız biri olarak etiketleyecektir. Kendilik değerindeki bu işlevsiz şemanın gözlüğüyle olayları değerlendirdiği sürece de gerçek başarılarının tatminini de tam olarak yaşayamayacaktır. Bilişsel terapistin amacı danışanın gözündeki bu işlevsiz gözlüğü çıkarmak olacaktır.  Bu kulağa geldiği kadar kolay bir süreç değildir. Danışandan yıllarca alışmış olduğu bir düşünme tarzını yıkmasını, çocukluğundan getirdiği kökleşmiş inançları bir çırpıda bırakıvermesini beklemek hiç de gerçekçi değildir.  Bu yüzden bilişsel terapist, danışanda direnç oluşmasına izin vermeyecek biçimde özel sorgulama tekniklerini beceriyle kullanmalı, danışanın algı ve yorumlarını nesnel bir biçimde gözden geçirmesini sağlamalı, temel inanç ve varsayımlarını test etme ve uyumsuz olanları daha gerçekçi olanlarla değiştirmek  için motivasyon ve yöntem sağlamalıdır.

Bilişsel davranışçı terapiler sadece ruhsal hastalıkların sağaltılmasında değil, kendisini daha iyi tanımak isteyen, sosyal-duygusal uyumunu güçlendirmek isteyen herkesçe kullanılabilecek, basit ama kolay olmayan bir yöntemdir. Bu yönteme olan ilgi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artmaktadır.  Ancak ihtiyaçlar göz önüne alındığında hâlâ yeterli sayıda terapistin yetişmiş olduğunu söylemek güçtür. Bilgen Terapi Enstitüsünde tüm uzmanlarımız Bilişsel-Davranışçı Terapiler konusunda eğitimlidir.

İlgili Başlıklar