1

Panik Bozukluk ve Kaygı

Son zamanlarda; İş ve aile hayatı, ödemeler, gelecek kaygısı, çocuk yetiştirme ile ilgili kaygılar ve benzeri sorunlar nedeni ile adeta kaygı ile beraber yaşamaya alışmış durumdayız. Anksiyetenin (kaygı-bunaltı) bütün özelliklerini içeren tam bir tanımını vermek oldukça güç olmakla birlikte herkes anksiyete adını verdiğimiz duyguyu bilir. Anksiyete denilen duyguyu çeşitli yaşantılar esnasında yaşamamış insan yoktur, bazen bir sınav öncesinde okula girerken, gecenin yarısı kapı vurulduğunda, bir gürültüyle uyandığımızda ya da buna benzer başka durumlarda. Ama işin bilinmeyen yanı aşırı sersemlik, noktacıklar, benekler görme, bulanık görme, uyuşma, seğirme, adalelerde gerginlik, boğulma ve soluğun kesilmesi derecesine uzanabilen nefes darlığı gibi duyumların da anksiyetenin bir parçası olduğudur. Bu duyumlar ortaya çıktığında kişi neden olduğunu anlayamaz ve kişi o anda önemli bir hastalığı olabileceğini düşündüğü için sıkıntısı panik derecesine ulaşabilir. Anksiyete tehdit veya tehlikeye karşı bir tepkidir. Yani anksiyete bir tehlikeye karşı vücudu uyaran bir bekçidir. Ama bazen her insan gibi bu bekçide yorulabilir ve yanlış yere alarmlar verebilir. Yani burada sizlere, son yılların moda hastalığı haline gelen “Panik Bozukluk” un ne anlama geldiğini anlatmaya çalışıyorum. Panik bozukluk dediğimiz hastalıkta her şey normal olmasına rağmen bir şeyler yanlış yorumlanır ve yanlış yere alarma basılır. “Kalp krizi geçiriyorsun, çıldıracaksın, kontrolü yitirebilirsin vb.” gibi kaygıya neden olabilecek düşünceler aklımızdan hızla geçerler. Ama bizler bu düşünceleri fark etmeyiz bile. Bizler bunlara dünkü yazımda da bahsettiğim gibi“ Otomatik Düşünceler” diyoruz. Ben, bana gelen danışanlarıma terapilere başlarken bu düşünceleri tanıtmaya çalışırım. Çünkü kaygı halinde kişiye kendi doktorunun kendisi olmasını öğretmemiz gerekir. Böylece kişi kaygı ile nasıl mücadele edebileceğini öğrenir. Bunu öğrenirse uçak korkusunu da, panik bozukluğu da, topluluk önünde heyecanlanmamayı da öğrenebilir. Otomatik düşünceler bizim en büyük düşmanımızdır. Kaygıyı, öfkeyi bu düşünceler yaratır. Bunu şöyle anlatabilirim. Bana gelen danışanlarıma bunu sözle değil yaşatarak anlatmaya çalışırım. Tam konuşmanın ortasında bir yerde kendisini dinlerken saatime bakarım. Ve dinlemeye devam ederim. İnanın daha yüzü değişmeyen bir kişi görmedim. Kimisi hemen “Kaç dakikamız var doktor bey” yada “biliyorum süremizi aştım son bir şey daha söyleyip kalkacağım” vb cümleler sarf ederler. Eğer bunu söylemiyorlarsa da ben kendim “Şu an ben saatime baktığımda aklınızdan neler geçti?” diye sorarım. Genelde cevaplar yukarıdaki düşüncelere benzerdir. İşte otomatik düşünce bu derim.”Ben size sadece en iyi niyetimle demin sözle anlattığım “otomatik düşünce” nin ne olduğunu birde uygulamalı olarak anlatabilmek için saatime baktım” derim. “Ama sizin aklınızdan “Zamanımızı mı aştık, süremiz bitti herhalde ben düşüncesizlik yaptım” gibi düşünceler geçti. “Rahat rahat sorunlarınızı anlatırken birden yapılan bir hareketle duygularınız değişebildi”. “Yanlış yorumladınız ve huzursuz oldunuz”. Bizleri kaygılandıranda bu yanlış olarak yorumladığımız ve kesin olarak inandığımız otomatik düşüncelerdir. Bir gaz sancısını, gerginliğe bağlı sık sık kesik kesik aldığımız nefeslerin neden olduğu kas ağrılarını anında bu bir kalp krizi şeklinde yorumlarız. Yani yanlış bir alarm çalar. Buna da “Panik Bozukluk” adı verilir.

Farz edin ki yeni ve pahalı bir araba aldınız . Birde alarm taktırdınız. Herkes bu aralar mahalledeki araba hırsızlıklarını konuşuyor. Tesadüf bu ya, sizde bu dönemde çok pahalı bir araba almışsınız ve evinizin önüne park etmişsiniz. Gece doğal olarak biraz huzursuz yatarsınız ve aniden tam uykuya dalmışken bir alarm sesi ile uyandığınızı düşünün. Bu durumda ne yaparsınız? …. Evet, aşağıya inip bakarsınız. Peki ilk önce neye bakarsınız ,gözleriniz neyi arar? Tabiki arabanızı… Şükür ki arabanız yerinde… sonra neye bakarsınız? …. Cam kırık mı vb . Ama her şey normal. Kapıları da kontrol ettiniz ,etrafta kimsede yok. Çaresizce tekrar yatmaya gidersiniz.Ama gece tekrar alarm çaldı. Sık sık bir şey olmamasına rağmen alarm çalıyor.Ertesi gün neyi kontrol ettirirsiniz? Evet elbetti alarmı….Çünkü her şey normaldir.Sadece alarm hırsız olmamasına rağmen yanlış çalıyordur. Sizde doktora gittiniz her tetkik yapıldı ve normal ise neden hala hırsızlık şube müdürlüğüne başvuruyorsunuz? Hırsız falan yok, sadece alarm bozuk.Bu nedenle de geceleri huzursuz yatıyorsunuz ve ne zaman bu alarm çalacak diye gözünüze uyku girmiyor. Hepsi bu…. “Anlatması kolay birde bana sor doktor bey” diyenleri duyar gibiyim. Haklısınız çok zor bir hastalık ama tedavisi de o kadar kolay bir hastalık..

Dr. İbrahim Bilgen
Psikiyatrist-Psikoterapist
Sabah Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

İlgili Başlıklar