1

Panik Atakta Neden Ben Duygusu

Tüm korkular öğrenilir. Korkular “klasik koşullanma” ile öğrenilir “Edinsel koşullanma” ile devam eder. Peki, nedir bu? Eskiden ayıları sokaklarda tef çalarak dans ettirirlerdi. Bu bir insanlık ayıbı olsa da insanlarda, bunu yapanları ödüllendirerek para verirdi. Esasında zavallı ayı can çekişirdi. Bunu yaparken bakın neler yapıyorlardı. Ayının yanına gelerek tef çaldığınızda hayvan öyle boş boş tefe ve onu çalana bakar. Yani tefin hayvan için hiçbir uyaran etkisi yoktur. Ama ne zamanki tef çaldıktan sonra on saniye içerisinde ayının her iki ön bacağına elektrik verdiklerinde ayı için artık tefinde bir anlamı olmaya başlar. “Tef çaldı ise ardından acı gelecek” düşüncesi zavallı ayının beyninde oluşmaya başlar. Bizler buna öğrenme kuramları içerisinde klasik koşullanma deriz. Klasik koşullanma, başlangıçta hiç tepki uyandırmayan nötr bir uyaranın( tefin) koşulsuz uyaranla ( elektrik verilmesi) eşleşmesi durumunda koşullu uyarana dönüşmesi ( tef çaldı mı ardından elektrik uyaranı gelecek ve acı hissedeceksin ) ve koşullu tepkiye (acı çekme, çırpınma( bizim ayının dans ettiğini zannettiğimiz durum)) yol açması olarak açıklanabilir. Ayının ne hissettiğini bilemiyorum ama bir bilişsel davranışçı terapist olarak bence ayı için en acı olanı, o acıyı ilk hissettiği andır.

Hiç beklemediği bir anda acı hissettiğinde “buda ne?Bana ne oluyor?” diye düşündüğü ve bir anlam bulamayarak çaresiz şekilde anlam bulmaya çalıştığı andır. Anlamsız olana anlam bulamadığınızda, başınıza gelen olayı felaketleştirerek en kötü sonuca doğru yokuş aşağıya buzda çaresizce, elinizden bir şey gelemeyerek kaydığınızı gördüğünüzde, işte en büyük travma ( psikolojik yaralanma) o anda olmaktadır. Bu yüzden zavallı ayı her tef sesini duyduğunda o travma anını, çaresizce beklemenin acısını unutamamaktadır. Bazen bir insan, hayvan için elektrik acısından hatta ölümden bile beter olanı çaresizce düşündüğünüz felakete gidişinizi yaşamanızdır. İşte panik atak hastaları bu nedenle , “ bu ölümden beter hocam, bir kez ölürsün kurtulursun, bu ölümden beter” diye tarif ettikleri durum budur. Çarpıntı, baş dönmesi, uyuşma, bayılacakmış gibi olma, ruhun bedenden ayrılıyormuş gibi olma hali (depersonalizasyon)vb bulgular, kişinin hayatında defalarca olmuştur. Koşarken çarpıntı olmuştur,heyecanlandığında ya da korktuğunda olmuştur. Ama bu nedenle doktor doktor gezmemiştir. Çünkü kişi daha önceki yaşamında bunlardan pek korkmamıştır. Yani bu bulgular tef gibidir. Ne zamanki durup dururken ortaya çıkan ilk bulgu ( çarpıntı, baş dönmesi vb.) kişide bir çaresizlik duygusu ve “ bana ne oluyor?” düşüncesi ile birleşince yeni bir anlam kazanır. Kişide bu an beyinde kortekse kazınır. Kişi sürekli çarpıntı ya da ilk yaşadığı bulgu ne ise onu yaşamamak için kaçınmaya başlar. Çarpıntı olacak diye spor yapmaz, cinsel etkinlikte bulunmaz; başı dönecek diye baş dönmesine neden olabilecek etkinliklerden kaçınır. Midesi bulanacak diye deniz otobüsüne binmez. Kaçındıkça geçici sürede olsa kişi kendisini rahatlamış hisseder. Cezalandırılan davranış sönerken ödüllendirilen davranış devam eder. Yani burada ödüllenen davranış kaçınma olduğuna göre kişi sürekli kaçınmaya başlar. Huzursuzluk hissetmemek için kaçındıkça kişi hastalığın pençesine daha da düşmeye başlar. Kişi bu anı yaşamamak üzere hayatını organize ettikçe daralan hayatında huzurlu olur ama bu alan gün geçtikçe daralmakta kişide bunu bilmesine rağmen çaresizce son ana kadar beklemeyi kabul etmektedir.

Tedavi kısmında tekrar anlatacağım ama bu tef ve ayı örneğimize tekrar dönmek istiyorum. Uzun süre hayvana tef çalıp elektrik vermediklerinde ayının pek de akıl kusurlu olmadığını görmüşler. Ayı, uzun süre sadece tef çalarak elektrik vermediklerinde tefe artık tepki vermediğini görmüşler. Davranış terapistleri, eğer çarpıntı, baş dönmesi, nefes alamamak gibi kişinin yaşamış olduğu ilk bulgu anında kişinin yaşamış olduğu çaresizlik duygusundan kişiye kurtulmayı öğretirlerse, bu bulguların kişi için olan kötü anlamını yitirerek, eski anlamsız haline geri döndüklerini görmüşler. Çarpıntı ile başlayan atak sırasında, kişi, kalp krizi geçirdiğini düşünerek yaşamış olduğu çaresizlik sürecinin terapotik ortamda kişiye yaşatarak bundan nasıl kurtulacağını da gösterirsek ve birde deneterek bundan kurtulmasını kişiye gösterirsek artık o çarpıntı kişi için geçmişte korkmadığı, kaçınmadığı çarpıntı haline geri dönmektedir. Tabiî ki anlatması bu kadar kolay gibi görünebilir ama bu olayın sadece kitaplarda yazan tarafı. İşin sanatı ise, bunu , kişinin yapısına göre nasıl oturtacağınız, ne zaman neyi vereceğinizdir. Bir terapist olmak sadece gerekenleri paket program gibi uygulamak değildir. Kişinin yapısına uygun olanı, uygun zamanda uygun teknikleri ve uygulamaları kullanarak vermektir. Bu konuları ileride tedavi kısmında tekrar ele almaya çalışacağım. İsterseniz şimdi de; bir panik atak hastası kendi içerisinde ve çevresi ile ne gibi sorunlar yaşamakta? Yüz kez ölmemesine rağmen neden hala ölmekten korkmaktadır? Bu sorunların cevaplarını araştıralım. Daha öncede söylediğim gibi çoğu panik atak hastası esasında ölmekten korkmaz. Hayatta ölmekten çok daha kötü yaşantılar vardır? Bu nedir mi? diye soruyorsunuz. Bu sorunun cevabını bilmek için bunu yaşatacak bir olayla karşılaşmamanızı ya da kısacası, bir panik atak yaşamamanızı dilerim..

Dr. İbrahim Bilgen
Psikiyatrist-Psikoterapist

İlgili Başlıklar